HALİFE KIZILAYAK HAZRETLERİ’NİN MENKIBELERİ

  MENKIBELER/HATIRALAR

  Halife Kızılayak (1877-1955)

HELİKOPTERİ KİM DÜŞÜRDÜ

   1978 Afganistan işgalinde Kızılayak köyü’nün bâzı yerleri komünist devlet askerleri tarafından bombalanmıştı. Bir keresinde iki zırhlı helikopter Halîfe-i  Kızılayak’ın hücre ve hânegâhının avlusuna birkaç roket fırlattıktan sonra câmi bitişiğinde ve medresenin içinde bulunan havuza bir bomba attılar. Bu bombadan câmi bir hayli hasar gördü. Helikopterler bundan sonra da câminin diğer tarafındaki Halîfe-i Kızılayak’ın türbesine yöneldiler.

   Fakat türbeye tam yaklaştıkları an helikopterlerin biri bir anda alevler içinde kaldı ve köyün hemen dışına kadar gittikten sonra yere çakıldı. Helikopterin içindekiler zor kurtarıldılar. Halbuki orada ne uçaksavar ne de mücâhid birlikleri vardı.

   O zaman birkaç asker hânegâha gelerek hücrede bulunan bâzı kıymetli kitapları almışlar ve yerine komünizm muhtevâlı kitaplar bırakıp gitmişlerdi. Ayrıca daha önce Ruslara karşı kullanılan ve orada durmakta olan birkaç eski silâhı da götürmüşlerdi.

   Bu olayın üzerinden çok zaman geçmemişti ki, hânegâha girenler bir bir delirdiler. Durmadan kendi ellerini ayaklarını dişliyorlardı. Hiç bir şekilde de tedâvî edilemediler. Nihâyet durumu anlayan bâzıları tarafından bu kişiler Halîfe-i Kızılayak’ın dergâhına getirildiler. Götürülen silâhlar yerlerine bırakıldı. Böylece tövbe ettikten sonra deliler iyileşebildi.

   Diğer taraftan komünistler helikopterlerin uçaksavarla vurulduğunu iddiâ etmelerine rağmen, pilotlar bunu reddetmiş ve şöyle anlatmışlardır: “Tam türbeyi vurmak üzereydik. Türbe kapısından uzun boylu nohudî elbiseli sarıklı biri çıktı. Avucunun içi ateş doluydu. Elindeki ateşi bize doğru fırlattı. Helikoptere gelen ateş bir anda her tarafımızı kaplayıverdi.”

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

HALİFE KIZILAYAK’IN NAZARI

   Bir gün zengin biri, kendisiyle ilgili bir anlaşmazlıktan dolayı, diğer şahıslarla birlikte Halîfe-i Kızılayak hazretlerinin huzûruna çıkmıştı. Fakat o, huzurda da edepsiz hareketlerde bulunarak taşkınlık yapmaya devâm etti.

   Çıkacakları sıra yanındakiler böyle gitmemesini ve Halîfe-i Kızılayak hazretlerinin duâsını alarak çıkmasını kendisine söyledilerse de, gururundan bunu kabûl etmedi ve öylece çıkmak üzere ayağa kalktı.

   Halîfe-i Kızılayak hazretleri tam o sırada başını kaldırarak ona bir nazar etti. O andan îtibâren zengin kişinin hâli kötüleşmeye başladı. Evine gittiğinde yakınları doktor getirmek istedilerse de artık buna gerek olmadığını söyleyerek; “Dergâhın kapısından çıkarken Halîfe-i Kızılayak hazretlerinin bana baktığı anda içimden bir şeylerin geçtiğini hissettim. Artık son hazırlıkları yapın.” dedi. Hakîkaten çok geçmeden vefât etti.

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

BENİ OĞLUN KABUL ET

   Bir gün Halîfe-i Kızılayak hazretleri, birkaç talebesiyle birlikte bir mezarlığın yanından geçiyordu. Bir ara yeni gömülmüş bir mezarın başında durdu. Sonra mezarın kime âit olduğunu sorup öğrendi ve mezar sâhibinin evine gitmek istediğini söyledi.

   Mezar bir gün önce gömülmüş bir gence âitti. Hep birlikte gencin evine gittiler. Gencin babası çıkıp onları karşıladı. Halîfe-i Kızılayak hazretleri ondan, ölen oğlunun yerine kendisini evlat kabûl etmesini istedi.

   Herkes bu istek karşısında şaşırmış durumdaydı. Halîfe-i Kızılayak hazretleri; “Eğer istediğimi kabûl ettiysen beni istediğin gibi azarla, hattâ döv. Fakat dün ölen oğlunun kusurunu affet. Çünkü onun azaptan kurtulması buna bağlıdır.” dedi. Bunu duyan baba oğlunu affetti ve gönlü hoş bir şekilde onları uğurladı.

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

TEHLİKELİ GEYİK AVI

    Afnanistan Kralı Zahir Şah anlatıyor;

    Yıllar önce yani 14-15 yaşlarımda Derey-i Acer Dağı’na geyik avına çıkmıştım. Atımla epey dolaştıktan sonra, güzel bir geyiğe denk geldim. Tazılarım ve atımla onu kovalamaya başladım. Öyle güzel bir geyikti ki, bir taraftan ateş ediyor bir taraftan da onu kovalıyordum.

    Tam o anda, geyik büyük bir uçurumdan atladı. Ben de avın verdiği heyecanla atımı dörtnala koşturuyordum. Geyik büyük bir uçurumu atlayıp geçmişti. Ben de atımın bu uçurumdan atlayarak geçeceğini düşündüm ve hızlandım.

    Düşündüğüm gibi olmadı. Atımla beraber uçurumun ortasında kaldık ve aşağıya doğru uçmaya başladık. Tam o anda ağzıma bir kelime “Yetiş ya Pîr” geldi. Bu sözleri söyler söylemez, koltuklarımın altından iki el beni tutarak bir dağın kenarına bıraktı. Atım ise uçuruma uçtu gitti.

    Benim koltuklarımdan tutan o zat, uzun boylu kahverengi cübbeli, beyaz sarıklı ve şöyle zayıfça bir insandı. Yüzüne bakarak dona kalmışım. Arkamı sıvazlayarak:

    -Korkma oğlum inşallah sen kral olacaksın! Daha uzun yıllar yaşayacaksın., dedi.

    Toparlanmaya çalıştım, kendime gelmek üzere iken kayboldu gitti.

    Zahir Şah bu hadiseden sonra, o zatı yıllarca arar fakat bir izini bulamaz. Tâ ki, Afganistan’ın Kuzeyinde Kızılayak Köyü’nde oturan ve Halife Kızılayak diye tanınan zatın gözünün rahatsızlığı sebebiyle Kabil Şehri’ne gelmesine kadar.

    Halife Kızılayak Hazretleri evliyadan bir zat olduğu için, halk onu karşılayıp çok hürmet edince, devlet adamlarının çok dikkatini çeker ve Zahir Şah’a ondan bahsederler. Zahir Şah da onu merak edip yanına getirmelerini emreder.

    Halife Kızılayak Hazretleri Kralın yanına gelince, Zahir Şah birdenbire onun elini öper, hatta ayaklarını öpmek için davranıp, kendisini manevi oğlu olarak kabul etmesini rica eder. Etrafta bulunan devlet erkanı kralın bu aşırı hürmetli davranışına bir mana veremezler.

    Kral Zahir Şah da, onu görür görmez, yıllarca arayıp bulamadığı, kendisini uçurumdan kurtaran zat olduğunu anlamıştır. Etrafındaki adamlarına yukarıda geçtiği şekilde hatırasını anlatır.

 

NOT: Evliyalar Ansiklopedisi’nde uçuruma değil de, kuyuya düştüğü şeklinde anlatılıyor.

(Kayn.:Üstadın Duası)

 

AMÂNULLAH HAN VE HALİFE KIZILAYAK

    Afgan Kralı Amânullah Han bir ara Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh Şehri’ne gelmişti. Orada bir gün bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya Halife Kızılayak Hazretleri’ni de davet etmişti.

    Kralın manevi tarafı zayıf olduğundan, halkın çok hürmette bulunduğu bu zat toplantıya geldiği zaman, devlet erkanından hiç kimsenin ayağa kalkmaması hususunda talimat verdi.

    Fakat, Halife Kızılayak Hazretleri toplantıya geldiği zaman, bizzat Kral Amânullah Han hemen ayağa kalktı ve ona hürmet gösterdi. Bu duruma şahit olan devlet adamları da ayağa kalkıp hürmet etmek zorunda kaldılar ve onun bu hareketine hayret ettiler.

    Daha sonra bu durum Kral’a sorulduğunda;

    – Halife Kızılayak’ı gördüğüm vakit, her iki yanında büyük birer arslan vardı. Korkumdan ve kendimde olmadan birden ayağa kalkıverdim., diye cevap verdi.

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

EJDER PALVAN İSİMLİ KÖPEK

    Afganistan’ın manevi büyüklerinden olan, Halife Kızılayak Hazretleri’nin çok iri denebilecek boyda ve Ejder Palvan, yani Ejder Pehlivan adında bir köpeği vardı. Bu köpek yıllarca Halife Kızılayak Hazretleri’nin dergahında hizmet etmiş ve yaşlanmıştı. Yaşlanınca onu dergahın önünde bir kazığa bağlı halde orada tutuyorlardı.

    Dergahın kapısında yine yıllarca bekçilik hizmeti yapan Mestan Ağa anlatır;

    Bir gece Mestan Ağa yine dergahın kapısında beklerken uykuya dalar. Bir ara bir köpeğin acıdan sızlanması şeklinde sesler duyunca uyanır. Dikkatlice baktığında bu dergahın emektar yaşlı köpeği Ejder olduğunu anlar. Ejder köpek o yaşlı haliyle neredeyse yarım metre uzunluğunda olan, bağlı olduğu kazığı söküp gelmiştir.

    Ejder, acıyla dergahın kapısını işaret edip, içeri girmek istediğine dair hareketler yapar. Mestan Ağa da, merakla ne yapacak diye kapıyı açıverir. Ejder dergahın içine girdikten sonra doğruca, Halife Kızılayak Hazretleri’nin odasının kapısının önüne kadar gider, kapısın önüne başını koyar ve orada vefat eder. Yani Ejder ölümünü hissederek gelmiş ve çok sevdiği Halife Kızılayak Hazretleri’nin kapısında canını vermek istemiştir.

    Mestan Ağa da, Halife Kızılayak Hazretleri’ne bu derece bağlı olan bu köpeğin başını kefenleyerek toprağa defneder.

(Kayn.:Üstadın Duası)

 

MARAŞOTU MÜPTELASI TALEBE

    Afganistan’ın manevi büyüklerinden olan, Halife Kızılayak Hazretleri’nin bir talebesi maraşotu (nas) denilen keyif verici bir maddeye müptela olmuştu. Bu talebe bir gün memleketinden Halife Kızılayak Hazretleri’ne ziyarete geldi. Halife Kızılayak Hazretleri’nin huzuruna girmeden önce de, yanında getirdiği maraşotu kutusunu bir yere sakladı.

    O talebe ziyaretten sonra memleketine döneceği zaman, Halife Kızılayak Hazretleri ona, “Filan yerde bıraktığınız yol arkadaşınızı da unutmayın!” diye buyurdu.

    O talebe Halife Kızılayak Hazretleri’nin haline vakıf olduğunu anladı ve çok utandı. Daha sonra maraşotu kullanmaya tövbe ederek bir daha kullanmadı.

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

DÜKKANA GİREN HIRSIZ

    Afganistan’ın manevi büyüklerinden olan, Halife Kızılayak Hazretleri’nin çarşı içinde ticaret yaptığı bir dükkanı vardı. Bir gün bu dükkana bir hırsız girdi ve içeride işine yarayacak şeyleri aldıktan sonra, dükkanın penceresinden çıkmaya yeltendi.

    Tam bu sırada, dükkanın o penceresi daralmaya başladı. Hırsız çıkmaya gayret ederken daha da daraldı ve hırsız pencereye sıkışıverdi. Öyle ki, artık oradan çıkamıyordu.

    O hırsız adam bu şekilde yakalanacağını anlayınca, yaptığı bu işe çok pişman olup Halife Kızılayak Hazretleri’nin adını anarak dua edip yalvarmaya başladı. O andan itibaren de, sıkıştığı o pencere genişlemeye başladı ve kurtuldu.

    Hırsız adam kurtulduktan sonra, çaldığı malları dükkana bırakıp çıktı. Sabahleyin erkenden Halife Kızılayak Hazretleri’nin huzuruna giderek yaptıklarını anlatıp, pişman olduğunu söyledi ve onun talebesi oldu.

(Kayn.:Evliyalar Ans.)

 

 

 

YORUM YAP