Hüseyin Gülep Hocaefendi anlatıyor;
İstanbul’da Tersane’de çalışan ve militan derecesinde komünist faaliyetleri olan, Üsküdarlı bir pehlivan varmış. Bu öyle bir militanmış ki, silahla dükkanları, işyerlerini basıp oralardan haraç toplayan biriymiş. Çalıştığı Tersanede Dökümhane kısmında çalışıyormuş. Aynı şekilde işyerinde de çok hızlı komünist faaliyetleri içindeymiş.
Bir gün işyerindeki bu Dökümhane kısmına, Mehmet adında, abdestinde ve namazında takva sahibi bir işçi işe başlamış. Bu Mehmet’in namaz vakitlerinde namaz kılmasını bir türlü hazzetmiyor olmasına rağmen ona engel olamamış.
Komünist pehlivanın Şile’nin bir köyünde oturan kayınpederi o günlerde vefat edivermiş. Bu vefat sebebiyle, kendi yolunda beraber olduğu ve “yoldaş” diye hitap ettikleri arkadaşlarına haber salmış ve cenazeye katılmalarını istemiş.
Fakat ne var ki, kendi arkadaşlarından kimse cenazeye gelmemiş. Arkadaşları gelir diye köy girişindeki otobüs durağında beklerken, otobüsten çıka çıka sadece Mehmet çıkmış. Mehmet inince cenazenin yıkanıp yıkanmadığını sormuş. Pehlivan, henüz yıkanmadığını söyleyince, Mehmet cenazeyi kendisinin yıkayabileceğini söylemiş.
Beraberce eve gitmişler ve cenazeyi gasilhaneye götürdükten sonra, Mehmet bir güzel usulüne göre yıkayıp kefenlemiş. Kefenlemekle kalmayıp cenaze namazını kıldırmış, kabrine defin işlerini dahi o yapmış. Defin işi bitip dönerlerken Mehmet ona; “Allah sizi cennette buluştursun!” diye de dua etmiş.
Mehmet’in bu hizmet ve samimiyeti üzerine işyerinde artık ikisi arasında bambaşka sohbetler başlamış. Mehmet ona geçmiş evliya ve salih zatların hayatlarını anlattığı bir gün, Pehlivan, “zamanımızda böyle zatlar var mı?”, şeklinde sorular sormuş.
Molla Mehmet zamanımızda yaşayan böyle zatların olduğunu göstermek için, bir gün onu alıp İsmailağa Camii’nde Mahmud Efendi Hazretleri’ni ziyarete götürmüş. Pehlivan arkadaşının o zaman sakalları varmış. Ziyaret sırasında, Mehmet onu Mahmud Efendi’ye ‘İşyerimizde çalışan bir pehlivan’, diye takdim edince, Mahmud Efendi onun sakalını eliyle meshederek;
-Pîrinize kurban olayım!, demiş.
Pehlivan bundan bir şey anlamamış ve ‘Bizim pîrimiz de kimmiş?’ diye düşünürken, Mahmud Efendi yürüyüp giderken geri dönüp; ‘Pîriniz Hazreti Hamza (R.A.)’dır evlat!’, demiş. Mahmud Efendi birkaç adım yürüyüp tekrar geri dönerek oradaki talebelere, ömründe hiç namaz kılmamış olan o Pehlivan’a, tarikat dersi alması için istihare namazını öğretmeleri talimatını vermiş.
Pehlivan camiden çıkışlarında Mehmet’e; “Ulan Mehmet!, Dünya bir araya gelse şu sakalı bana kestiremez.” demiş.
Hatta bu yeni dönüş yaptığı zamanlarda, Üsküdar’da bir camide gözyaşları ile ve müthiş samimiyetiyle namaz kıldığına şahit olan caminin imamı, ona, bu kıldığı tek namaz karşılığında yirmi yıllık tüm namazlarını vermeye hazır olduğunu söylemiş. Bir asker emeklisi olan ve namazla niyazla hiçbir işi olmayan babası dahi, ondaki bu müthiş dönüş ve değişimden etkilenerek zamanla namaz kılmaya başlamış.

(Kaynak: youtube.com/FjfB6w1Z8IA)