
Ravda-i Mutahhara/Medine
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri’nin torunu, Yüksek Mimar ve Mühendis M.Sami Kirazoğlu anlatıyor;
Mahmud Sami Bey, 1988 yılında Medine’de Cuma Camii’nin inşası işini yürütmektedir. İnşaatla ilgili malzemelerin deposundan sorumlu Ahmed adında Yemenli bir elemanı vardır. Bu elemanın Perşembe günleri işe gelmemeye başladığını fark eder. Mahmud Sami Bey onu bir gün çağırtır ve işe gelmeme sebebini sorup herhangi bir sıkıntısı varsa söylemesini ister.
Yemenli Ahmed de, göz yaşları ile; Doğuştan kötürüm olan yürüyemeyen bir kızları olduğunu, sahip olduğu maddi imkanları kullanarak onu yürütebilmek için, doktor olsun, hoca olsun, hastane gibi, kaplıca gibi her türlü çareye müracaat ettiklerini, fakat en ufak bir çare bulamadıklarını, en son da, bir hayır sahibinin desteği ile, Riyad’da bulunan özel bir İhtisas Hastanesi’ne müracaat ettiklerini, altı aydır kızının bu hastanede tedavide olduğunu, ziyarete gitmesi sebebiyle Perşembe günleri işe gelemediğini itiraf eder.
Mahmud Sami Bey onun derdini dinledikten sonra, Yemenli Ahmed’e maddi yönden ihtiyacını karşılayabileceğini söyleyerek teselli eder.
Yemenli Ahmed sözlerine devam ederek, orada vazifeli gayri müslim Profesörün, tıbben ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını, artık kızları için bir şifa yolu görünmediğini üzülerek ifade ettiğini, son tavsiyesi olarak da;
-“Senin Peygamber’inin Allâh’ın sevgilisi olduğunu ve O’nun çok merhametli bir Peygamber olduğunu söylüyorlar. O’na gidip niçin bir can u gönülden yalvarmıyorsun? O isterse, Allah O’nu kırmaz, dileğini kabul eder. Unutma bu, senin son ve tek çaren artık!», diye söylediğini anlatır.
Mahmud Sami Bey, Yemenli Ahmed’i bunun üzerine son kez Riyad’a, taburcu olan kızını ve eşini almaya gönderir. Kızlarını hastaneden taburcu ederler.
Yemenli Ahmed ve eşi oradan uçakla doğruca Medine’ye gelip soluğu Peygamberimizin (s.a.v.) Ravda-i Mutahhara’sında alırlar. Yemenli Ahmed orada Peygamberimizin kabrinin şebeke demirlerine sarılarak gözyaşlarıyla uzun uzun, içli içli, Peygamberimizi vesile ederek dualar eder, içini döker ve yakarır. Manen Resulullah Efendimize de yönelip şefaatini ve manevi yardımlarını talep eder.
Yaklaşık yarım saat bu dualar devam ettikten sonra, yalınayak manevi bir sarhoşlukla dışarı çıkar. Bu manevi sarhoşluk içinde aniden kızının “Babaaa!, babaa!” diye çınlayan sesini duyar. Tekerlekli sandalyede oturmakta olan kızının kendisine doğru koşmakta olduğunu görür, birbirlerine sarılıp sevinç gözyaşları dökerler.
Daha sonra, hep beraber ailecek Mahmud Samî Bey’e de gelip müjdeyi verirler. Mahmud Sami Bey de çok sevinip duygulanır. Bu güzel hadiseye sebep olan o gayri müslim Profesöre hem teşekkür etmek, hem de kızın iyileştiğini ona gözleriyle göstermek maksadıyla, Yemenli Ahmed’i, kızını ve eşini Riyad’a gönderir.
Bu müthiş hadiseye gözleriyle de şahit olan o ecnebi Profesör ile Hastane’de görevli bazı doktor ve çalışanlar, hadisenin tesiriyle müslüman olurlar.

(Kayn.:islamveihsan.com)