MUSTAFA DEDE’NİN RAVZA AŞKI

Ravda-i Mutahhara/Medine
Bursa İl Müftüsü Yavuz Selim Karabayır, Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi’nin torunu olup, Kuba Mescidi’nin yeniden inşası işini yürütmüş olan Yüksek Mimar ve Mühendis Mahmut Kirazoğlu’dan naklen anlatır;
Yıl 1984 yıllarıdır. Medine’deki Kuba Mescidi’nin yeniden inşası sırasında, inşaatta çalışan Samsunlu Remzi adında bir işçi vardır. Bu işçi Mahmut Kirazoğlu Bey’e bir dayısından bahseder. Dayısı 95 yaşını geçmiş olup hiç evlenmemiş fakir biridir, fakat gönlü her zaman Mekke ve Medine hasretiyle yanmaktadır. Fakir olduğundan hacca gelememiş ve sürekli bunun üzüntü ve hasret ile yaşamaktadır.
Mahmut Kirazoğlu Bey, Mustafa adındaki bu dedeyi hacca getirip sevindirmeye karar verir. O dedenin masrafını karşılar ve hacca gelmesine vesile olur. Mustafa Dede Medine’ye gelince Ravza-i Mutahhara’dan çıkmaz olur. Öyle ince bir edep sahibidir ki, Mescid-i Nebevi’nin içinde bir baston ve dışında da ayrı bir baston olmak üzere iki değişik baston kullanır.
Hatta, Kuba Mescidi’nin inşasında, o yaşına rağmen biraz çalışıp hizmet bile yapar. Onu Medine’yi gezdirirken Cennetu’l-Baki mezarlığını gösterip “Ben burada, Cennetu’l-Bakî de, kabrimin Resulullah Efendimizin yanında olmasını istiyorum” diyerek oraya defnolma arzusunu bildirir.
Mekke Medine derken hac vazifeleri tamamlanır ve geri dönüş günü gelip çatar. Fakat o dede ağlayarak asla Samsun’a dönmek istemediğini, burada ölüp burada kalmak istediğini bildirir.
Çare yoktur, gün bitince Mustafa Dede’yi, Medine’den ayrılmak için hacıların bindiği otobüse bindirip gönderirler. Ertesi gün Suudi Arabistan emniyetinden bir telefon gelir, telefonda Mustafa Dede’nin vefat ettiğini haber verirler. Meğerse Medine’den otobüse bindikten sonra otobüs bir yerde mola verir ve Mustafa Dede orada Medine tarafına doğru yürüyerek kaçıp gider.
Fakat bu kaçış sırasında bir trafik kazasına uğrayıp vefat ettiği anlaşılır. Samsun’daki ailesine haber verilince ailesi onun cenazesinin Samsun’a getirilmesini isterler. Mustafa Dede’nin Medine’de defnolmak arzusu olduğunu söylenmesine rağmen, ailesi kabul etmez ve cenazesini Samsun’a gönderilmesini talep ederler.
Ailesi, Samsun’a Mustafa Dede’nin cenazesi diye gönderilen tabutu açıp bir bakar ki, tabutun içindeki Mustafa Dede değildir. Suudi Hastane yetkililerinin cenazeleri karıştırıp, onun yerine Hindistanlı başka bir cenaze gönderdiği anlaşılır. Hintli cenaze geri gönderilmeyip Samsun’da bir mezarlığa defnedilir. Hastane yetkilileri ise bu karışıklık sebebiyle özür dilerler.
Mustafa Dede’nin cenazesi de, o karışıklıkta Cennetu’l-Bakî mezarlığına defnedildiği anlaşılır.
Neticede görünmez sırlı bir el sanki cenazelere müdahale etmiş ve bir karışıklık (!) ile de olsa Mustafa Dede’nin en büyük arzusu böylelikle yerine gelmiştir.
İşin bir başka sırlı tarafı da,Türkiye’ye yanlışlıkla gönderilen Hintli cenaze hakkındadır.
Meğerse o Hintli adam, Medine’de huzurevinde kalan yaşlıca bir zat imiş. Huzurevinde ona hizmet eden Türkler ona çok iyi davrandıklarından, Türkleri çok seven biriymiş ve bu sebeple dualarında “Ya Rabbi benim cenazemin defni Türkiye’de olsun!” diye sürekli Allah’a niyazda bulunan biriymiş.
Böylece Allahu Teala, hem Mustafa Dede’nin, hem de Hintli Dede’nin arzularının yerine gelmesini nasip etmiş.
(Kaynak:youtube.com/7nCZvaB3UzA)
