“Hasislik, cimrilik, herkes için sevimsiz ve iğrenç bir sıfattır. Bilhassa Hak yolunda ilerlemek isteyen bir kimsenin hasislik etmesi çok kötü bir iştir.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Sofra başında kendinizi Allahü teâlânın huzûrunda biliniz. O’nun verdiği nîmeti yediğimizi unutmayınız.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Önündeki yemeği, Allahü teâlânın huzûrunda olduğunu unutmadan ye! Allahü teâlâyı hatırla, başka şeyler düşünme. Allahü teâlâ, sana senden yakındır. O’nu düşün.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veya kerâhatle hazırlansa, tedârik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefs ve şeytan karışmışdır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu husûsa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû’ ve hudû’ hâlinde bulunmak, zevkle ve göz yaşı dökerek namaz kılabilmek, helâl lokma yemeye, Allahü teâlâyı hâtırlıyarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzûrunda imiş gibi yemeğe bağlıdır. Vücûduna haram lokma karışmış bir kimse, namazdan tad duymaz.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Bizim tarikatımızın temeli sohbete dayanır. Yalnızlığı tercih etmekte şöhret vardır. Şöhret ise âfettir. Hayır ve bereket cemiyettedir. Cemiyet, sohbettedir. Sohbet, bir kimsenin diğer bir kimse ile tam olarak kaynaşması ile hâsıl olur.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“İnsanlara rehber olan, onları irşâd eden doğru yolu gösteren âlimler, usta avcıya benzerler. Usta avcılar, ince mahâretlerle vahşî bir canavarı tuzağa düşürüp yakalarlar, sonra avladıkları o vahşî hayvanı terbiye edip, ehlileştirirler. Bunun gibi, Allahü teâlânın velîleri de hikmet ehli olup, güzel tedbirler ile, huylarına göre tâliblere gereği gibi muâmele ederek, teslimiyyet makâmına ulaştırırlar. Sonra sünnet-i seniyyeye tâbi olmalarını sağlayarak, maksada ulaştırırlar.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“İnsanlara rehber olan zâtlar, herkesin kâbiliyetine ve istidâdına göre muâmele ederler. Eğer tâlib yeni ise, onun yükünü çekip, ona hizmet ederler. Dâvûd aleyhisselâma; “Ey Dâvûd! Beni taleb eden birini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol!” buyrulduğu gibi, çok hizmet ve himmet göstermek gerekir ki, tâlibde bu yola girme kâbiliyeti peydâ olsun.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Bir kimse nefsine muhâlefet etmeye muvaffak olursa, ameli az da olsa, nefsinin isteklerine boyun eğmemeye muvaffak olduğu için şükretmesi lâzımdır. Ebdâllerin makâmını isteyen kimsenin, hâlini değiştirmesi, yâni nefsine muhâlefet etmesi lâzımdır.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı kirâma tâbi olmaktır. İşte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabîbe benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilaç verir.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Bizler, maksada ulaşmakta vâsıtayız. Allahü teâlânın inâyeti olmadan ve rehber olmadan maksada erişmek mümkün olmaz. Şu hâlde bu yolda ilerleyen kimse, kıyâmete kadar yaşasa, kendisine rehber olan zâtın terbiye nîmetinin, lütuf ve himmetinin şükrünü yerine getiremez.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Yolun esâsı, kalbe teveccühdür. Kalp ile de, Allahü teâlâya teveccühtür. Kalp ile çok zikretmektir. Farz ve sünnetleri edâ etmektir. Yeme, içme, giyme ve oturmada, işlerde ve âdetlerde orta derecede olmaktır. Kalbi kötü düşüncelerden, vesveseden korumaktır. Kendisine rehber olan âlimin sohbetini ganîmet bilmektir. Hocasının huzûrunda iken ve yanında yok iken edebe uymaktır. Bu yoldan maksad ve ele geçen şey; Allahü teâlânın devamlı huzûrunda olmaktır. Eshâb-ı kirâm zamânında buna “ihsân” denilmişti. Bu yolda ilerleme esnâsında; nefsin arzularını yok etmek, nûrlara ve hâllere gömülmek, fenâ ve bekâ makamlarına ulaşmak, üstün ahlâk ile ahlaklanmak gibi on makam ele geçer.”
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
(Kayn.:Evliyalar Ans.)
“Evliyaullahın sözleri sırf hakikattir. Bu yola meyledip girenler kendi nefislerini Firavun’dan yüz derece daha aşağı görmezlerse bu yolun gerçek ehli olamazlar.”
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
“Bizim tarikatımızın temeli sohbete dayanır. Yalnızlığı ihtiyar etmekte şöhret vardır. Şöhret ise âfettir. Hayr ve bereket cemiyettedir. Cemiyet, sohbettedir. Sohbet, bir kimsenin diğer bir kimse ile tam olarak kaynaşması ile hâsıl olur.”
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
“Derviş olan kimsenin sabır ve tahammülde, yük çekmekte davul gibi olması lazımdır. Her ne kadar ona tokmakla vursalar da ondan bir ses gelmez.”
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
(Kayn.:Makamat-ı Nakşibendiyye)
“Evliyanın nazarı kimyadır.”
(Kayn.:Pir-i Sami Hz.)
(Kayn.:Pir-i Sami Hz.)
