
Şeyh Muhammed Nurullah Cezerî (1948-1985)
MUHTARIN ALTIN YÜZÜĞÜ
Van’ın Canik isimli köyünün muhtarı olan Hacı Enver Oflas Efendi adında bir zat vardı. Hacı Enver Efendi, ara sıra Irak’a gidip oradan mazot getirerek onu ticaretini yapardı. Irak’a gidip gelmesi sırasında da, bazen Muhammed Nurullah Hazretleri’nin Cizre’deki dergahına uğrayıp onu ziyaret ederdi.
Muhtar Hacı Enver Efendi, yine bir defasında Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezerî Hazretleri’nin yanına ziyaret için uğramıştı. Muhammed Cezerî Hazretleri, ziyaret sırasında Muhtarın parmağında bulunan bir altın yüzük görünce, onu takmanın haram olduğunu hatırlatır ve onu bir daha takmamasını emir buyurur. Muhtar da, o anda tamam deyip yüzüğü çıkarır ve cebine koyar.
Muhtar Hacı Enver Efendi daha sonra dergahtan ayrılıp memleketinin yolunu tutar. Fakat, yolda giderken, nefsinin ve şeytanın zorlamasıyla, Şeyh’in huzurunda çıkardığı o yüzüğü tekrar parmağına takar. Bitlis taraflarına yaklaştığı bir sırada bir bakar ki, parmağına tekrar taktığı o altın yüzük, ikiye bölünüp yere düşüverdiğini görür.
Haci Enver Efendi o anda anlamış ki, Muhammed Nurullah Cezerî Hazretleri’nin emrine muhalefet etmesi sebebiyle, onun kerametiyle, yüzük parçalanmıştır. Hatta, Haci Enver Efendi, bu hadiseden sonra o kırık yüzüğü kıymetli bir hatıra olarak evinde saklamaya devam eder.
(Kaynak:Uludağ Ü./Yüks.Lis/Midat Tokhtarov)
SEYDAYA VERİLECEK PARA
Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezerî Hazretleri’nin, Şırnak’ın Silopi ilçesinden Hacı Ahmed Efendi adında bir sofisi vardı. Bu sofi Silopi’deki sofilerden 160 TL toplamıştı. Bu parayı Muhammed Nurullah Hazretleri’nin medresesi ve talebelerinin masrafları için harcanmak üzere, Şeyh Hazretleri’ne teslim edecekti.
Hacı Ahmed Efendi bu maksatla Cizre’ye Şeyh Muhammed Nurullah Hazretleri’nin dergahına gitti. Dergaha vardığında, Şeyh Hazretleri namazgah olarak kullanılan açık sahada bulunuyordu. Şeyh Hazretleri onu gördüğünde;
-Hoş geldin Hacı Ahmet, altmışını bana teslim et, yüz lira da senin olsun, sana hediyemizdir!, diye buyurdu.
Hacı Ahmed Efendi çok şaşırıp;
-Efendim, biz söylemeden ahvalimizi biliyorsunuz!, diye hayretini bildirince, Şeyh Hazretleri;
-Cenab-ı Hakk bildiriyor, demiş.
Hacı Ahmed Efendi bu sefer;
-Efendim ben isterim ki, o yüz lirayı da size teslim edeyim, demiş.
Şeyh Muhammed Nurullah Efendi de;
-Yok, o senindir Hacı Ahmet!, diye buyurmuş.
(Kaynak:Uludağ Ü./Yüks.Lis/Midat Tokhtarov)
MİDE AĞRISI
Diyarbakır’lı Molla İzzet adında bir alim vardı. Molla İzzet bir zaman midesinden rahatsız olmuştu. Mide sancısı hastalığı sebebiyle uzun süre sıkıntı çekmişti.
Molla İzzet, bir gün yine mide ağrıları çektikten sonra uykuya dalar. Bir rüya görür. Rüyasında, Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El-Cezerî Hazretleri yanına gelir ve şefkatle elini onun midesi üzerine sürer. Sabahleyin kalktığında o sıkıntılı mide ağrılarından tamamen kurtulmuş olduğunu görür.
(Kaynak:Uludağ Ü./Yüks.Lis/Midat Tokhtarov)
ISLATMAYAN YAĞMUR
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El-Cezerî Hazretleri bir gün, Cizre’nin köylerinden biri olan Serdahlı Köyü’ne gitmişti. Seyda El-Cezerî, orada köyün camisinin damında köydeki cemaat ile beraberdi. Kendisi bir iskemlede oturuyordu.
Bir ara yağmur yağmaya başladı. Yağmur başlayınca Seyda El-Cezerî Hazretleri hiç istifini bozmayıp iskemlede oturmaya devam etti. Yağan yağmur damlaları orada caminin damında bulunan cemaat ve zemini ıslattığı halde, Seyda El-Cezerî Hazretleri’nin üzerine tek damla düşmedi ve etrafı da daire şeklinde kupkuru kalmıştı.
(Kaynak:Uludağ Ü./Yüks.Lis/Midat Tokhtarov)
EVLİYAYI İMTİHAN ETMEK
Yıl 1979-1980 yıllarıdır. Mardin’de ve Batman’da uzun yıllar müftülük yapmış olan Molla Celal Yıldız ve bazı arkadaşları Cizre’ye Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Hazretleri’ni ziyarete gitmeye karar verirler ve yola çıkarlar.
Otomobil ile giderlerken, ziyarete gidenlerden birisi; Oraya vardığımızda Şeyh bize şu şu yemekleri ikram etse, bir diğeri Cizre’de Arap Televizyon kanalları seyrediliyor, Şeyh de bize Arap Kanallarını seyrettirse şeklinde, bir diğeri kendince başka bir arzusunu dile getiriyor ve böylece Cizre’ye varıyorlar.
Cizre’de Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Hazretleri’nin dergahına vardıklarında, Şeyh Seyda onları kapıda karşılıyor. Ziyaretçiler bir şey demeden;
-Mollalar! Hocalar ben size Arap televizyon kanallarını seyrettirsem, ne ifade eder? Yemekte şu şu yemekleri ikram etsem ne ifade eder? Veya şöyle şöyle yapsam ne ifade eder?, şeklinde onların yolda konuştukları meseleleri bildiğini ifade ediyor ve bu hareketlerinin doğru olmadığını hatırlatıyor.
(Kaynak:Uludağ Ü./Yüks.Lis/Midat Tokhtarov)
ŞEYH NEREDE?
Molla M.Emin Adak anlatıyor:
Cizre’nin manevi dinamiklerinden olup, 36 yaş gibi çok genç yaşta vefat eden, Şeyh Muhammed Nurullah Cezerî hazretleri’ni ziyaret etmek üzere, bir gün Farkinli bir Hocaefendi gelir. Şeyh Muhammed Nurullah Efendi bir ara havuzun başına gelip abdest alır.
Ziyaretçi Hoca, onu tanımadığından gelip Muhammed Nurullah Efendi’nin kendisine şöyle sorar;
-Efendim, ben Şeyh Muhammed Nurullah’ı görmek istiyorum, acaba burada mı?
Şeyh Muhammed Nurullah Efendi latife yaparak şöyle cevap verir;
-Muhammed Nurullah buradadır ama “Şeyh Efendi’yi” bilmiyorum.
Hocaefendi bir şey anlamaz tekrar şöyle sorar:
-Şeyh Nurullah Efendi’yi görmek istiyorum, burada mıdır?
Şeyh Muhammed Nurullah Efendi latifesine devamla tekrar şöyle cevap verir:
-Nurullah buradadır, ama “Şeyh Efendi’yi” bilmiyorum.
Hocaefendi, bu cevap üzerine tabiri caizse jetonu düşer ve:
-Efendim yoksa siz misiniz?, diye sorar.
Şeyh Muhammed Nurullah Efendi de tebessüm ederek gider ve Hocaefendi’yi muhabbetle kucaklayıverir.
(Kaynak:youtube.com/RN9uxo9dyMk)
MÜRŞİDE HAKARET
Şeyh Muhammed Nurullah Cezerî hazretleri’nin Hüseyin adındaki bir müridi bir hatırasını şöyle anlatır:
İstanbul’da oturan Hüseyin Sofi’nin evine bir gün kayınpederi misafir olarak gelir. Kayınpederi ise, bir başka mürşide bağlı olup sık sık Hüseyin Sofi’ye kendi mürşidine bağlanmasını teklif edermiş. Kayınpederi, misafir olduğu o gün yine Hüseyin Sofi’yi kendi mürşidine bağlanması için baskı yapmış.
Hüseyin Sofi de, kabul etmeyince, kayınpederi, Muhammed Nurullah Efendi aleyhinde ağır sözler söyleyerek hakaretlerde bulunmuş. Hüseyin Sofi, kendi mürşidini çok sevdiğinden, çok kızmış ve kayınpederini derhal evden kovmuş.
Daha sonra, bu duruma çok üzüldüğünden, hemen İstanbul’dan doğruca Cizre’ye gitmiş. Muhammed Nurullah Efendi’nin dergahına vardığında, sahabelerin Peygamber Efendimiz’i ziyaret etmeden önce gusül aldıkları aklına gelmiş ve mürşidini ziyaret etmeden önce gusül almayı düşünmüş.
Dergahta Muhammed Nurullah Efendi’yi arkası dönük olarak ufka bakarken bulmuş. Muhammed Nurullah Efendi, arkası dönük olduğu halde ona el işareti ile yanına çağırmış. Hüseyin Sofi yanına varınca, daha o bir şey anlatmadan:
-Gel gel ey Hüseyin Efendi!, gusül abdesti almana gerek yok. Hele anlat bakalım kayınbaban bize neler söyledi?, diye buyurmuş.
Hüseyin Sofi de, kayınpederinin mürşidine yaptığı hakareti anlatıp, mürşidi onu affetmedikçe onu kendi evine sokmayacağını söyler.
Şeyh Muhammed Nurullah Cezerî hazretleri ise gayet hilmiyle muamele edip, kayınpederine hakkını helal ettiğini ve kendisine selam söylemesini, bildirmiş.
(Kaynak:youtube.com/qQ9E4-OBQ74)
YEMEK ARTIKLARI
Abdülhamit Ersoy anlatır;
Şeyh Muhammed Nurullah Cezerî hazretleri’nin dergahında bir gün ziyaretçiler sebebiyle bir kalabalık vardır. Yemek zamanı gelir ve Abdülhamit Bey hizmet edenlerle beraber bu kalabalığa yemek dağıtımı yapar.
Herkes yemeğini yiyince hizmet edenler, yemek artıklarını bir yere toplarlar. En sonunda da, hizmet edenler bu artık yemeklerden yemeye başlarlar. Onlar yemek yerken, yanlarına bir ara yemek yememiş bir ziyaretçi gelir ve yemek ister.
Hizmet edenler de kendi yedikleri artık yemeklerden bir kaba koyarak ona vermek isterler. Fakat o ziyaretçi, ‘Bana artık yemekleri mi layık gördünüz’ şeklinde söylenip yemekleri yemez ve bir daha bu dergahta yemek yemeyeceğine dair bir de yemin edip kalabalığın arasına karışır.
Birazdan Muhammed Nurullah Cezerî Efendi gelir ve o ziyaretçinin neden yemek yemediğini sorar. Hizmet eden sofiler de, artık yemekleri beğenmediğinden dolayı yemediğini söylerler.
Bunun üzerine, Muhammed Nurullah Cezerî Efendi, ‘Burası Resulullah’ın kapısı’ deyip bizzat kendi elleriyle o ziyaretçi için yemek hazırlar. Daha sonra kalabalığın arasında onu eliyle koymuş gibi bulur ve elleriyle götürüp ona ikram eder. Ziyaretçi önce, yemin ettim deyip yemek istemese de, Muhammed Nurullah Cezerî Efendi’nin ısrarıyla o özel yemekten yer.
(Kaynak:youtube.com/qQ9E4-OBQ74)
